Meçhule Mektuplar - 6

 Meçhule Mektuplar -1

Meçhule Mektuplar - 6

"Bu gerçek cümleler topluluğu; mektubun artık kullanılmadığı bir çağda, yıllar boyunca yazılarak biriktirilmiş mektuplardan oluşmaktadır. Sahiplerine ulaştırıldığı kadar, gönderilemeyenler, gönderildiği halde açılmadan geri dönenler ve arafta kalanları da mevcuttur. Mektuplar gerçek olsa da isimler, anıların mahremiyetini koruma gerekçesiyle tarihin tozlu sayfalarına gizlenerek sansürlenmiş, meçhulleştirilmiş ve sembolleştirilmiştir. Evet, mektupların müellifi gibi kahramanları da hâlâ hayatta; bazıları hariç..."

 

Sevgili Güntülü,

Mısralarda anlatılan her kadın, kendini o şairin satırlarında Tanrı’nın yarattığından çok daha güzel bulabilir. Ama unutulmamalıdır ki o satırlardaki şeyler her zaman gerçek değil, ‘çoğu zaman’ bir mübalağadır. Şairin şiirine yalnızca bir malzemedir. Sırf anlatılıyor, aktarılıyor ve abartılıyor diye bir gerçeği yansıttığı söylenemez. Çünkü, herkesin kendince bir fikri olduğu gibi gerçeği de farklıdır.

Bazen anlatılmak değil, anlatmak değerlidir. Unutmak değil, unutmamak önemlidir. Bazen söylenmeyenler, söylenenden daha kıymetlidir...

Tolstoy denilen herif bir söz söylemiş: “Bütün mutluluklar birbirine benzer oysa her mutsuzluğun kendine özgü bir hikâyesi vardır” diye. Bu denklemden yola çıkarak; farklılıklar, kendi içinde güzellikler barındırır diye bir ifade ‘belki’ söylenebilir. Fakat benzerlikler, kendi içinde ‘kesinlikle’ klişeler barındırır. Bazı mutsuzluklar, herkesin yaşadığı mutluluktan daha güzeldir. Daha özeldir. En önemlisi de daha çok mânâlıdır…

Beni dinle gün ışığı,

Kerem, bir Osmanlı şehzadesidir. Aslı ise Ermeni bir keşişin kızı. Keşiş, kızını Kerem’e vermemek için sürekli yer değiştirerek dolanır. Kerem ise hiç durur mu? Aslı’nın peşinden yıllarca diyar diyar gezer. En sonunda onunla buluştuğu, ona kavuştuğunu zannettiği o ilk an, ağzından çıkan bir dua kıvılcım oluverir. Alev olur, yanarak ölür. Kavuşamaz…

Kays, Leyla’yı çocukluğundan beri sevmektedir. Ancak kızın ailesi bu ilişkiyi onaylamaz, onları ayırır. Kays, aklını yitirir, Mecnun olur. Çöllere düşer. Derdini toza, toprağa, hayvanlara, doğaya anlatır. Ama kavuşamaz. Leyla başka birisiyle evlendirilir, Mecnun da çöllerde aşkıyla yanarak ölür…

Ferhat, güzelliği dillere destan olan prenses Şirin’e âşık olur. Kızın ağabeyi, Ferhat’tan, Şirin’e kavuşabilmesi için dağları delip su getirmesini ister. Ve Ferhat o dağları deler. Ama Şirin'in öldüğüne dair bir yalan haber duyunca, üzüntüden elindeki kazmayı başına vurarak oracıkta can verir. Kavuşamaz…

Kerem'in diyar diyar Aslı'yı araması, Mecnun'un aşkından çöllere düşmesi, Ferhat'ın sevdası için dağları delmesi gibi uğraşları barındıran bu en meşhur üç hikâye de kavuştukları değil, kavuşamadıkları için hatırlanır. Mutlu değil, mutsuzlukla sonuçlandığı için dillere pelesenk olmuştur. Bazı mutluluklar, bazı mutsuzlukların gölgesi olmaktan öteye yol gidememektedir. Gördüğün üzere.

Bu arada sevgili Güntülü,

Bu üç hikâyede de mücadeleyi veren erkeklerdir. Sanki bir tek onlar kavuşmak istiyormuş gibi her şey onlardan beklenmiştir; cihanı seyyah etmesi, çölleri aşması, dağları delmesi gibi. Kerem’den okusan, Dünya’nın en güzel kızı bir Ermeni keşişin kızıdır. Mecnun’dan dinlesen Leyla, çöllere düşürecek kadar güzeldir. Ferhat için Şirin, yeryüzündeki tek prensestir. Mektubun başında bir ifade de bulunmuştum. Tahmin ediyorum ki pek de hoşuna gitmemiş olmalıdır. Ama bu adamların yaptıkları ya da bu çiftler için anlatılan şeyler gerçekten, ‘gerçek’ değil bir mübalağadır. Yazanın, yazdığını büyütmesinden başka bir şey değildir.

Çünkü sevgili sevgi seli,

İnsan, elde edebildiği müddetçe vardır. Doğayı tahrip etmesi, sayısız defa cihanda savaş çıkarması, beyliklerle krallıklara kafa tutarak kan akıtması gibi birçok tarihi gerçekliğin en büyük ve belki de tek sebebi “elde etme” arzusudur. Aynı insan, adına aşk, sevgi, sevda, duygu denilen ‘o’ şeyi de realize etmek isteyen bir canlıdır. Beklentisi, beş duyusuyla bunu gerçekleştirmektir; görmek, duymak, dokunmak, koklamak ve tatmak ister.

Dolayısıyla anlatılan her masal gerçek değil; kaleme alınan her kadın, güzel değil; her aşk, dillere pelesenk olmalı da değil…

Tabi bazıları hariç…

Demiştim ya, bazen anlatılmak değil, anlatmak değerlidir. Unutmak değil, unutmamak önemlidir. 

Çünkü Güntülü,

Bazen söylenmeyenler, söylenenden daha kıymetlidir...

Sevgilerimle… 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ruh Adam "Eski Arkadaşlar Marşı"

Bizim de Ay Yüzlümüz

Demir Örgü Bir Beşik